22 Temmuz 2009 Çarşamba

Bir aydın: Ahmet Taner Kışlalı

1939’da Zile’de doğan Ahmet Taner Kışlalı Galatasaray Lisesi’ne giden kardeşlerine göre evde durması daha uygun olduğundan Kilis Ortaokulu’na devam etti. Edebiyata, münazaralara olan ilgisi bu dönemden belli ediyordu kendini.

Lise bittikten sonra Ankara’ya gitmesinin ardından Mülkiye’ye başladı. Bu sırada gazetecilliğe de adım attı. Yeni Gün’de spor muhabirliğine başlayan Kışlalı bir Fenerbahçeli. Kısa zaman sonra da derginin yazı işlerini üstlendi. Tez konusunu 'Modern Türkiye'de Siyasi Güçler...' olmak üzere Fransız bursuyla doktorasını yaptı.

Eski Nicole ve yeni Nilgün ile de bu sırada tanıştı. Nilgün Kışlalı, sıcakkanlılığı ve her türlü kişilik özelliğiyle insanları büyüleyen ve birlikte geçirdikleri trafik kazasında yaşamını yitiren eşi, kızlarının annesidir.

Hacettepe Üniversitesi’nde Siyaset Sosyolojisi’nde öğretim üyeliğine başladı. Askerlikten sonra bu işinde devam etmek istedi fakat öğrencilere aşıladığı yararlı düşüncelerden dolayı olmasını istemeyenler yüzünden kabul edilmedi.

Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne geçti. 1971-77 arasında Yankı dergisinde yazdı. 77’de CHP İzmir milletvekili seçildi. 78 başında CHP’nin seçileceği belli olunca Bülent Ecevit, Altan Öymen aracılığıyla Kültür Bakanı olacağını bildirdi. Verimli bir bakanlıktı fakat sonra 12 Eylül geldi.

Ankara İletişim Fakültesi öğretim üyesi oldu. Yine öğrencileriyle çok iyi ilişkiler geliştirdi. Eşinin ölümünün ertesi günü dahi sarılı bir kolla okula gitti.

91 sonunda Cumhuriyet Gazetesi’nde “Haftaya Bakış”la yazarlığa başladı. ADD ve ÇYDD için yağılan birçok etkilniğe konuşmacı olarak katıldı. Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan Yardımcılığı yaptı.

Nisan 97’de ikinci eşi Nilüfer Kışlalı ile evlendi.

21 Ekim 1999...

Saat 09.28. Cumhuriyet gazetesine 'Kınıyorum' başlıklı yazısını faksladı.
Saat 09.35.
Eşi Nilüfer Kışlalı ve minik bebeğini kente indirecek, sonra derse girecek. 'Nilüfer' dedi, 'Ben arabayı ısıtayım. İki-üç dakika sonra gelirsiniz.' Evden çıktı.
Saat 09.40!

Nilüfer Kışlalı, 'Çok neşeli bir sabahındaydı' dedi...

Böyle bir aydının var olması bazılarının işine gelmedi.

Birçokları gibi...

Göksu Işık

Bizden Yazılar

CEVİZ AĞACI ALTINDA

Mayısın İlk Haftası

Evet duvar gazetemizi çıkardık.Belki biraz geçte olsa birlikteyiz.Ne kadar amatörde olsak biz bu köşede kendi yorumlarımızı yapacağız,kendi düşüncelerimizi savunacağız,bu şansı bize tanıyan okulumuza ve kulubümüze teşekkür ediyoruz.

***

1 Mayıs ile başlayalım.1 Mayıs İşçi Bayramı 2008 nisanından itibaren Emek ve Dayanışma Günü olarak kutlanmaya başladı.Polislerin gösterdiği şiddet karşısında birlik,beraberlik içinde hareket eden göstericiler dayanışma,Taksim’e ulaşmaya çalışan işçilerde gösterdikleri çaba ile bayramın emek kısmını oluşturdular.

Valiliğin Taksim’i kapatma konusundaki gereksiz ısrarı ve daha sonrasında makul sayıda göstericiye izin verme kararı hakkımızı aramanın ve savunmanın ne kadar gerekli olduğunu göstermiştir bizlere.

***

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü.Ülkemizde basın ve ifade özgürlüğü ağır kısıtlamalara uğruyor.Melih Gökçek’in ”Seçimden sonra Mehmet Ali Birand ve Uğur Dündar’a bu Türkiye dar gelmezse,bana yazıklar olsun” sözü ifade özgürlüğüne çok güzel bir örnek.Özgür basının demokrasi şartlarından biri olduğunu katırlatıyor,biz de sansüre uğramamayı umuyoruz.

***

6 Mayıs 1972 saat 03.00.İdam sehpasına çıkarılmış Hüseyin İnan’ın son sözleri yankılanıyor Ankara sokaklarında. "Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım. Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türkiye halkına emanet ediyorum...!

O günden bugüne fark ne.Onlar bağımsız bir ülke istediler,bağımsız mıyız?.ABD’nin hizmetinden çıkın dediler,çıkabildik mi?Son cümlesinde Hüseyin ,Yaşasın işçiler,köylüler ve devrimciler diyor.Acaba işçimizi, köylümüzü,devrimcilerimizi yaşatabildik mi?Hiç sanmıyorum...

***

Geliyoruz yazımızın sonuna.Bitirmeden önce Melih Aşık’ın köşesinden bir alıntı yapalım. Manisa’da İngiliz sermayeli Sardes madencilik şirketi, Gediz Ovası’nın hemen yanı başındaki Çaldağı’nda nikel madeni işletme ruhsatı almak için uğraşıyordu. İngiltere eliyle hükümete baskı yapan şirket, seçimden hemen sonra ruhsatı aldı. Şirketin 280 bin ağaç keseceği, havayı ve yeraltı sularını kirleteceği, Gediz Ovası’nda doğayı öldüreceği genel bir kanı...

Cumhuriyet döneminde yabancıya 44 miyon metrekare arsa satılmış.Bunun 34 milyon metrekaresi AKP hükümeti döneminde gerçekleşmiş.Şaşırdım desem yalan olur.

***

Yapılanların,dönen oyunların,babalar gibi satılan topraklarımızın farkındayız.Atatürk Gençliği devrimlere,ilkelere, vatanına her zaman sahip çıkacaktır.Bu şiirde kuzular gibi uyuyan gençliğe gelsin bir ümit kıpırdar belki biriniz.

Ne çıktı ne de çıkar sesiniz

Diledikleri gibi yapsınlar dersiniz

Olur mu devletin işine karışmak

Siz oturup bekleyin o kadar!

Sanki bir dişçidir başucunuzda kader

Sizin göreviniz de ağzınızı açmak(Erich Kastner)

Kemal Akan